443
MAYIS-AĞUSTOS 2025
 

MİMARLIK'tan

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Giriş
    Dosya Editörleri: Nurbin PAKER, Ayşen CİRAVOĞLU

  • Soruşturma
    Dürrin Süer, Burak Altınışık, Gülsün Tanyeli, Hasan Şener, Kerem Erginöz, Hüseyin Kahvecioğlu, Mert Uslu, Semra Uygur, İbrahim Canbulat

  • Kıyı ile Kent Arasında: İzQ İnovasyon Merkezi
    İpek Akpınar, Prof. Dr., İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Bölümü; Aysu Gürman, Arş. Gör., Yaşar Üniversitesi Mimarlık Bölümü; Doktora Adayı, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Bölümü

XIX. ULUSAL MİMARLIK SERGİSİ VE ÖDÜLLERİ

YAYINLAR

  • Antalya Arkeoloji Müzesi (1972)
    Hilal Tuğba Örmecioğlu, Prof. Dr., Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Bölümü; Aslı Er Akan, Prof. Dr., Çankaya Üniversitesi Mimarlık Bölümü

MİMARLIK GÜNDEM



KÜNYE
MİMARLIK GÜNDEM

Depremden Yangına, Madenlerden Kıyılara Türkiye’de Toprak ve Barınma Mücadelesi: Son Yasal Düzenlemeler Üzerinden Bir Değerlendirme

Zeynep Eres, TMMOB Mimarlar Odası Genel Başkanı

Ülkemizin adeta “dibinin kazınması” anlamına gelen son yasal düzenlemeler ise artık “Türkiye’nin petrolünün toprağın üzerinde değil hemen altında” arandığını ortaya koymaktadır. Belli ki artık kronik duruma gelen ekonomik krizi, artık salt kent içi emsal artışları, yeşil alanların alışveriş merkezine ya da rezidansa çevrilmesi gibi müdahalelerle yönetmek mümkün görünmüyor ve tüm ülke sathının madencilik ve enerji sektörlerine açılmasından medet umuluyor. Bir yandan yıkıcı depremler bir yandan söndürülemeyen büyük orman yangınları, doğal ve yapılı çevreyi sarsarken; son üç ayda çıkartılan tüm yeni yasal düzenlemelerin de insanların sağlıklı, huzurlu, güvenli ve mutlu bir kentsel ortamda çağdaş yaşam koşullarını deneyimlemesini engelleyeceği, ülkenin kentlerinin yanı sıra doğasına da geri dönüşü olmayacak düzeyde hasar verecek uygulamalara yol açacağı açıktır. 21. yüzyılda dünyada iklim krizi tartışmaları yaşanırken, ülkemiz bir barınma ve toprak işleme, tarım krizi ile karşı karşıyadır. Oysaki bir buçuk asırlık mimarlık eğitimi geleneğinin yanı sıra şehir ve bölge planlama ve mühendisliğin tüm alanlarındaki deneyimi ile Türkiye’de planlamanın esas olduğu çağdaş bir kentleşme sağlanabilir.

Değerli Hocamız Prof. Doğan Kuban’ın gerek köşe yazılarında gerek derslerinde sıklıkla kullandığı bir tanımlama vardı. “Türkiye’nin petrolü toprağıdır” derdi Hocamız, ülkemizdeki inşaat rantına dayanan ekonomiyi tanımlamak için. Kuban bu tanımlamayı mevcut iktidarın yönetim süreçlerinin çok öncesinden beri sıklıkla kullanırdı. Toprağın parsele, parselde tek katlı mütevazi bir evin çok katlı apartmana dönüştüğü bir ortamda bir şekilde toprak sahibi olanların bu toprakta sürekli olarak “üretilen” inşaatlardan artı değer oluşturduğu ekonomik kurgu, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki dönemde Türkiye ekonomisinin ve kentsel yapılanmasının ana şekillendiricisi olmuştur.

Türkiye’de, belki de kendine özgü diyebileceğimiz bu yapılaşma uygulamaları, esas olarak “kat karşılığı” inşaat sistemiyle kurgulanmış ve toprak sahibinin bir sermaye koymadan parselinde eskisinden daha fazla konut birimi elde ettiği, dolayısıyla ciddi miktarda artı gelir / rant sağladığı bir ekonomik model ortaya çıkmıştır. Müteahhit ise sınırlı bütçesiyle bir parsel satın alma arayışına girmeden sermayesini doğrudan inşaat işine ayırabilmektedir bu düzende. Dolayısıyla hem küçük ölçekli müteahhit hem de parsel sahibinin kazandığı bu “kazan-kazan” sisteminde kaybeden aslında “çağdaş kentleşme” olmaktadır.

1950’lerle birlikte başlayan ve özünde devletin, kamu yararına politikalar geliştirerek çözemediği temel barınma gereksinimini, vatandaşların kendi arasında mülk sahibi-müteahhit birlikteliğiyle konut sayısını çoğaltarak kendince çözüm ürettiği bir sisteme göz yumması olarak niteleyebileceğimiz düzen, her ne kadar çarpık bir kentleşme orta koymuş olsa da özünde temel sorun olan hızla artan nüfusun barınma gereksinimine bir çare olmanın eksik ve hatalı ara formülüdür. Ancak 2001 ekonomik krizinden bu yana Türkiye’de çok daha büyük rant paylaşımlarının yaşandığı bir “yeni” düzene geçilmiştir.

Türkiye’nin sermaye ve finans odaklı yapılanması için adımlar atılmış; kurulan yeni imar düzeniyle kentlerimiz sanayi ve üretim yapılan alanlardan finans ve hizmet odaklı, yatırım amaçlı rant odaklarına dönüştürülmüştür. Bu dönemde afetler, tüm kentsel ve kırsal alanlarda rant odaklı yapılaşmanın aracı haline getirilmiştir. 1999 Marmara ve 2011 Van depremlerinin ardından değiştirilen yapı denetim sistemiyle, kamusal ve hukuki denetim yok sayılarak; yapı üretim ve denetim sürecinde asli sorumluluklar özel sektöre devredilmiş, mesleki hizmetler dışlanmıştır. 2001 ekonomik krizini aşma sürecinde yurtdışından gelen finansın esas olarak inşaat sektörüne yatırılarak artı değer üretecek sektörlerin göz ardı edilmesinin bedelini aslında 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş ve 20 Şubat 2023 Hatay merkezli depremlerde yaşadık. Çarpık kentleşme ve denetimsiz, niteliksiz yapılaşma sonucu on bir ilimiz adeta haritadan silinircesine ağır yıkım yaşadı ve elli binin üzerinde yurttaşımız yaşamını yitirdi. Bu büyük depremler, ülkenin geniş bir coğrafyasında etkili olmanın çok ötesinde zaten kriz içindeki ülke ekonomisini ağır şekilde etkiledi.

Gelinen son noktada; 3 Mayıs 2025 tarihinde “Mera Yönetmeliği ve Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte”, 26 Haziran 2025 tarihinde “Kamu Taşınmazlarının Turizm Yatırımlarına Tahsisi Hakkında Yönetmelikte”, 26 Haziran 2025 tarihinde “Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinde” yapılan değişiklikler; artık salt inşaata dayalı ekonomiyi aşan, doğal ortamlarda enerji ve maden sektörlerini geliştirirken doğa ve toplum koruma odaklı politikaları yok sayan, denetim mekanizmalarını son derece zayıflatan bir yaklaşımla, ülkenin 1950’lilerden beri süregelen “imar rantı” söyleminin çok ötesinde bir durum yaratmıştır.

Ülkemizin adeta “dibinin kazınması” anlamına gelen son yasal düzenlemeler ise artık “Türkiye’nin petrolünün toprağın üzerinde değil hemen altında” arandığını ortaya koymaktadır. Belli ki artık kronik duruma gelen ekonomik krizi, artık salt kent içi emsal artışları, yeşil alanların alışveriş merkezine ya da rezidansa çevrilmesi gibi müdahalelerle yönetmek mümkün görünmüyor ve tüm ülke sathının madencilik ve enerji sektörlerine açılmasından medet umuluyor. Bu yorumu 2025 yazında çok hızlı ve pek alışılmadık şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, olağan yaz tatilini erteleyerek aceleyle çıkarttığı iki temel yasal düzenlemeyi dikkate alarak yapabiliyoruz; İklim Kanunu ve halk arasında ‘Madencilik ya da Zeytinlik Yasası’ olarak da bilinen 215 Sıra Sayılı 3159 Esas No.lu Torba Yasa…

Bir yandan yıkıcı depremler bir yandan söndürülemeyen büyük orman yangınları, doğal ve yapılı çevreyi sarsarken; son üç ayda çıkartılan tüm yeni yasal düzenlemelerin de insanların sağlıklı, huzurlu, güvenli ve mutlu bir kentsel ortamda çağdaş yaşam koşullarını deneyimlemesini engelleyeceği, ülkenin kentlerinin yanı sıra doğasına da geri dönüşü olmayacak düzeyde hasar verecek uygulamalara yol açacağı açıktır. 21. yüzyılda dünyada iklim krizi tartışmaları yaşanırken, ülkemiz bir barınma ve toprak işleme, tarım krizi ile karşı karşıyadır. Oysaki bir buçuk asırlık mimarlık eğitimi geleneğinin yanı sıra şehir ve bölge planlama ve mühendisliğin tüm alanlarındaki deneyimi ile Türkiye’de planlamanın esas olduğu çağdaş bir kentleşme sağlanabilir.

TMMOB Mimarlar Odası 22 – 24 Ocak 1968 tarihleri arasında gerçekleştirdiği ve “Mimarlar Odası Toplumun Hizmetinde” mottosuyla yayımladığı “1. Milli Fiziki Plan Semineri” ile bu konudaki yaklaşımını 57 yıl önce ortaya koymuştur. Bugün de Mimarlar Odası toplumu ve bireyi özne kabul eden; nitelikli barınma hakkını, planlı, eşitlikçi, adaletli çağdaş kentleşmeyi ve sağlıklı tarım hayvancılık ile kırsal kalkınmayı esas alan, ülkenin kentlerinin, doğasının, kültür varlıklarının, toprak altının ve üstünün mutlak korunarak sürdürülmesini gerekli gören tutumunu sürdürmektedir. Yakın gelecekte “Türkiye’nin petrolü toprağıdır” yargısının “Türkiye’nin petrolü insanıdır” yargısıyla değişmesi dileğiyle…

Bu icerik 8 defa görüntülenmiştir.