443
MAYIS-AĞUSTOS 2025
 

MİMARLIK'tan

İNGİLİZCE ÖZET / ENGLISH SUMMARY

MİMARLIK DÜNYASINDAN

  • Giriş
    Dosya Editörleri: Nurbin PAKER, Ayşen CİRAVOĞLU

  • Soruşturma
    Dürrin Süer, Burak Altınışık, Gülsün Tanyeli, Hasan Şener, Kerem Erginöz, Hüseyin Kahvecioğlu, Mert Uslu, Semra Uygur, İbrahim Canbulat

  • Kıyı ile Kent Arasında: İzQ İnovasyon Merkezi
    İpek Akpınar, Prof. Dr., İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Bölümü; Aysu Gürman, Arş. Gör., Yaşar Üniversitesi Mimarlık Bölümü; Doktora Adayı, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Mimarlık Bölümü

XIX. ULUSAL MİMARLIK SERGİSİ VE ÖDÜLLERİ

YAYINLAR

  • Antalya Arkeoloji Müzesi (1972)
    Hilal Tuğba Örmecioğlu, Prof. Dr., Akdeniz Üniversitesi Mimarlık Bölümü; Aslı Er Akan, Prof. Dr., Çankaya Üniversitesi Mimarlık Bölümü

MİMARLIK GÜNDEM



KÜNYE
DOSYA: XX. ULUSAL MİMARLIK SERGİSİ VE ÖDÜLLERİ’NE DOĞRU

Giriş

Dosya Editörleri: Nurbin PAKER, Ayşen CİRAVOĞLU

21. yüzyıla dair umut dolu hedefler, herkes için parlak ve teknolojik bir gelecek vaat etmişti. Ancak 2000’li yıllar bugünden bakıldığında, çevremizdeki pek çok şeyin dağılmakta olduğu veya çöktüğü bir yüzyıl gibi de görünmekte. Fakat bir yapının dağılması, yalnızca bir son değil; o yapının sınırlarını, kırılganlıklarını veya yeniden kurulma potansiyelini de açığa çıkarıyor. Bu anlamda, dünyayı olduğu gibi görebilmek, onu “kırık veya dağınık” olmaktan “tamamlanmaya aday” olmaya evrilterek yeni bir çerçeve kurmamızı da mümkün kılabilir. Eğer bu anlamda çöküşler, "farklı dünyaları açığa çıkarma" özelliğine sahipse; o halde var kalma, tekil bir olay olarak hayatta kalma veya her şeye rağmen süren bir mevcudiyet hali anlamına gelebilir ve bir dirençlilik halinin temelini oluşturabilir. Gündelik dilde sıklıkla duyduğumuz “devam etmek” gibi ifadeler, aslında bu sürekliliğe ait bir bilgi üretim biçimi ve hafızayı nesilden nesile aktaran bir form olarak da yorumlanabilir.

İşte mimarlık da doğası gereği, hem bu değişimi hem de sürekliliği barındırır; içinde yaşanılan zamanın ve mekânın değerlerini somutlaştırır, biçimlendirir ve ifade eder. Aynı zamanda çağdaş entelektüel söylemin bir parçası olurken, tarihin akışında yer edinir ve konumlanır. Bu düşünsel çerçeveden bakıldığında, öğrenmenin ve bilginin toplumsal aktarımına vurgu yapan bir ödül sistemi ise, mimarlığı yalnızca yapılı çevrenin fiziksel üretimi değil; kültürel, toplumsal, ekolojik ve epistemolojik yaklaşımların kesiştiği bir alan olarak değerlendirebilir. Ödül bu çerçevede, yalnızca “en iyi”yi seçen değil; farklı dünyaların sesine alan açan, biriktiren, hafızayı genişleten ve süreklilik kazandıran bir araç olabilir.

Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri etrafında şekillenen bu dosyanın temel argümanlarına geçmeden önce, neden böyle bir girişle başlamayı tercih ettiğimizi açıklamak isteriz. Çünkü içinde bulunduğumuz çağ, yalnızca teknolojik ilerlemelerle değil; aynı zamanda toplumsal, çevresel ve mekânsal kırılmalarla da tanımlanıyor. Yaşadığımız dönemin karmaşıklığı, mimarlığı sadece nesnelerin üretimi olarak değil, aynı zamanda bir düşünme biçimi, bir temsil aracı ve zamanla müzakere eden bir pratik olarak ele almayı gerekli kılıyor. Mimarlık, hem dünyanın kırılganlığına hem de onun yeniden çerçevelenme potansiyeline doğrudan temas eden bir disiplin ve bu nedenle, kırılganlıkları ve süreklilikleri birlikte düşünmeye olanak tanıyan bir çerçeve kurmak, mimarlığa dair süreçleri de yeniden tanımlamak açısından önemli.

Gündelik hayatta, toplumsal bellekte ve fiziksel çevremizde gözlemlediğimiz değişimlerin ışığında, ödül sistemleri gibi yapılar yalnızca başarıyı değil; aynı zamanda hangi değerlerin öne çıkarıldığını, neyin görünür kılındığını da ortaya koyar. Dolayısıyla bu tür bir ödül sistemine bakmak, yalnızca mimarlık pratiğine değil, aynı zamanda mimarlığın toplumsal ve kültürel bellekteki yerine dair de bir okuma imkanı sunar.

Bu dosya, tam da bu nedenle, mimarlığı tarihsel bir eşikte düşünmeye davet ediyor. 1988’den bu yana iki yılda bir düzenli olarak süren ve yerel bağlamda mimarlığı belgeleyen, arşivleyen, ödüllendiren bir yapı olarak Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri serisi, kırkıncı yılına ve yirminci dönemine yaklaşırken önemli bir tarihsel eşiğe gelmiştir. Bugüne dek oluşan belleği yalnızca onurlandırmakla kalmayıp, eleştirel biçimde yeniden düşünmenin ve farklı bakışlara alan açmanın; böylece uyumlanma ve dönüşüm için bir zemin oluşturmanın anlamlı olduğunu düşünüyoruz. İşte bu dosya, tam da bu çerçevede, çoğul seslerin biraradalığını mümkün kılacak şekilde kurgulandı.

Dosyayı şekillendirirken sürece farklı dönemlerde, seçici kurul üyeliğinden ödül sahipliğine dek çeşitli rollerle katkı sunmuş, yüze yakın tanığa yöneldik ve şu soruları yönelttik: Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin Türkiye’deki mimarlık pratiğine ve mesleki kültüre etkileri nelerdir? Zaman içinde ödülün temsiliyetinde ne gibi dönüşümler yaşanmıştır? Ödül kazanmak, bir mimarın ya da ofisin mesleki yolculuğuna nasıl yansır? Sürece ve yapıya ilişkin meslek ortamında hangi eleştiriler dile getirilebilir? Bu sorular, “nasıl devam etmeli?” sorusuna yanıt ararken, farklı çoğullukları ve kesişim noktalarını dikkate almanın yollarını da açmakta ve bizleri, alternatif bilgi biçimleriyle karşılaştığımızda daha hazırlıklı kılabilecek bir düşünce alanına davet etmektedir. Bu çerçevede sorulara yanıt veren görüşleri özetle derlediğimizde;

Doğan Tekeli, yazısında, ilkesel tartışmalardan çok bazı ayrıntılara eğileceğini belirterek, Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin ve Türkiye’de mimarlık alanındaki en kapsamlı ve etkili program olduğunu vurgulayarak, bu saygınlığın artması için seçici kurulun meslek ve akademide yetkin isimlerden oluşturulması; ödül sayısının sınırlandırılması ve adlandırmaların netleştirilmesi; ödül simgelerinin niteliğinin yükseltilmesi ve ödül töreninin daha çok kamusal görünürlüğe sahip bir mekânda gerçekleştirilmesi üzerine görüş ve önerilerini sıralıyor. Zeynep Ahunbay, Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin yalnızca güncel mimarlığı görünür kılmakla kalmayıp, koruma kültürünü güçlendiren, zengin bir arşiv ve kamuoyu etkisi üreten bir platform hâline geldiğini; anma programları, disiplinlerarası çalışmalar ve iyi uygulama örnekleriyle Cumhuriyet dönemi dahil kültürel mirasın belgelenmesine ve korunmasına kalıcı katkı sunduğunu ortaya koyuyor. Değerlendirmelerde uluslararası ilkelere bağlı titizliğin sürdürülmesi ve açık, sürekli yayıncılık sayesinde bu düzeyin korunması gerektiğini vurguluyor. Dürrin Süer, Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’ni kurumsal bellek ve sayısal döküm açısından güçlü bir kaynak olarak tanımlayarak, “zamana direnen” yapıları, düşünce ve pozisyonları görünür kılmanın önemini vurguluyor. Burak Altınışık, Programın başlangıç bağlamı ve kurumsal saygınlığının yanında, düşük katılım, temsilde darlık ve “binacı kültür” eleştirilerini hatırlatıyor. Hasan Şener, 1988’den bu yana oluşan birikimi, eğitim ve araştırma için kıymetli bir arşiv olarak görerek, ortak (küresel) değerlerle ‘yer’e bağlı farklılaşmalar arasında bir denge ile kriterlerin yeniden gözden geçirilebileceğini öneriyor. Gülsün Tanyeli Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin 1988’den beri mimarlık ödüllerinin kamusal görünürlük ve merak üretmesi üzerine önemli katkı sağladığını, ancak buna karşın, seçkideki hiçbir yapının henüz kültür varlığı olarak tescillenmemiş olmasındaki eksiklik, kategori dalgalanmaları ve dijital çağdaki “ödül enflasyonu” nedeniyle programın heyecanının zayıfladığını vurgulayarak; prestiji sürdürmek için tutarlı yayıncılık, güçlü kamusal ilgi ve kurumsal süreklilik gereğini öne çıkarıyor. Kerem Erginoğlu, Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin itibar, nitelikli üretimi teşvik ve bellek gücünü teslim ederken; etkisinin ise dar çevreye sıkıştığını, eşit standartlar ve tüm başvuruların en azından dijital arşivde yer alması yoluyla görünürlüğünün ve kamusal erişiminin artırılması gerektiğini belirtiyor. Hüseyin Kahvecioğlu, Türkiye mimarlığındaki ulus - inşa ideallerinden piyasa mantığına kayan yüzyıllık dönüşüm bağlamında, Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin tanıklık / arşiv işlevini öne çıkarırken; “yapı dalı” ödüllerinin yerinde değerlendirilmesinin, temsilin ötesine geçip bağlam-kullanıcı ve işlevi görünür kılarak, “nitelikli yapı” ile “iyi mimarlık” ayrımını berraklaştıracağını vurguluyor. Mert Uslu, Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’ni yalnızca bir ödül değil, mimarlık kültürünü izleyen / derleyen bir bellek kurumu olarak konumlandırarak, niyete ve sürece bakan, eleştirel ve kapsayıcı bir ekosistem çağrısı üzerinden, evrensel - yerel dengesi ile planlama ve yönetmeliklerin niteliği açısından ölçütlerin güncellenmesini öneriyor. Semra Uygur, jüri şeffaflığı, yerinde inceleme, ödül program gününün genel kuruldan bağımsızlaşarak özelleşmesi, süreklilik gösteren yayın politikası ve tüm başvuruların dijital erişimi gibi somut iyileştirmeler önererek, yeniden işlevlendirme ve “mimarsız mimarlık” gibi başlıkların kapsamı genişleteceğini savunuyor. İbrahim Canbulat ise taşradaki koruma ve yerel ustalık bilgisini görünür kılmayı, jürilerde ve temsilde taşra - merkez dengesi olması gerektiği konusunu vurguluyor.

İletilen bu görüşlerin ışığında, Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin Türkiye’de mimarlık alanında nadir ve oldukça güçlü bir bellek ürettiği vurgusu yanında, bu belleğin öğrenmeye, eleştiriye ve kamuya açılan kapılarının genişletilebileceği önerilerini görüyoruz. Ulusal Mimarlık Sergisi ve Ödülleri’nin sunduğu arşivsel sürekliliği, yerel ölçekte ve uzun soluklu bir ödül sistematiği çerçevesinde yeniden değerlendirerek; farklı görüş ve önerileri bir araya getiren bir yön bulma aracı sunmayı amaçlayarak hazırladığımız bu dosyadaki her bir görüş, konuyu kendi bağlamında sorgulayıp yeniden yazıyor. Yanıtların ötesinde bu dosyanın, yerel - küresel, bireysel - kolektif, simgesel - gündelik, süreç - sonuç, mekân - anlam, biçim - işlev gibi ikiliklerin yanı sıra, tarihsel bir eşikte var kalma haline dair çok katmanlı bir yansıma alanı sunmasını umuyoruz. Oluşan bu ilk yansımanın, “var kılma”nın yollarını düşündürmesi ve alternatif bilgi biçimlerine karşı daha hazırlıklı olmaya katkı sunması ve zihinlerde yeni açılımlar üretmesi dileğiyle…

Bu icerik 10 defa görüntülenmiştir.